20 Ağustos 1999
Öğleden Sonra…
Faciadan 3 gün sonra babamla birlikte Adapazarı merkeze gitme kararı almıştık. Onun haricinde, bir gün önce; yani 19 ağustosta ise komşumuzun arabası ile Akyazı ilçesine gitmiştik. Annem çok ağlıyordu ve Ananemi görmek istiyordu. Evlerinin yıkıldığı içine doğmuştu sanki. 19 ağustos günü Akyazı’da gördüklerim, ertesi günü Adapazarı’nda göreceklerimin yanında bir hiçti adeta. Yıkılan, harap olan evler gördüm. Ananemin evini gördüğümüzde annem sinir krizi geçirmemek için zor tutmuştu kendini. Evin hemen yanındaki okulun bahçesinde bulmuştuk ananemle dedemi ve kızlarını. Belediye ve halkın ortak çabalarıyla kurulan çadırda kalıyorlardı.
Onların iyi olması en azından içimize su serpti… 20 ağustos günü ise arabaların zor zahmet ilerlediği o yolda, Adapazarı’na gitmemiz 1 saati aşmıştı nerdeyse. Sıcak bir yandan, trafik bir yandandı. Herkesin Adapazarı’na akması bir yana, yolda yer yer çatlaklar ve bozukluklar ulaşımı engelliyordu. Zor zahmet Adapazarı’na varmıştık. Amcamları bulacaktık. Merkeze vardığımızda amcamların oturduğu, benim ise çocukluğum geçtiği o sokağa yakın bir yere giderken, İzmit caddesine girdik. Ben ise gördüklerim karşısında o sıcak yaz gününde titredim. İzmit Caddesi sağlı-sollu yerle birdi. Düzgün bina yoktu ve ortalık hala ceset kokuyordu. İnanamadım… Ağlayanlar, yardım isteyenler, kepçeler, dozerler, kamyonlar… Mahşeri yaşıyorduk sanki. Amcamların evine yıkık apartmanların üstünden geçerek ulaşmıştık. Belediye tankerlerle su dağıtıyor, ekmek kuyruğundakilerin hali can yakıyordu. Adapazarı’m kan ağlıyordu!! Amcam ise bir evladını kaybetmenin üzüntüsü içinde yanıyordu. O sırada İzmit’te olan Eren abim hayatını kaybetmişti. O akşam eve dönerken manzara aklımdan hiç çıkmadı ve aradan on yıl geçmesine rağmen hala dün gibi aklımda…
20.08.2009
23:00
Evet, aradan on yıl geçti. Şimdi Adapazarı’nı gelinde bir görün. Adapazarı’nın yıkık duvarlarına mecburiyetten “hoşça kal, elveda” yazanlar, şimdi cennet gibi bir şehirde gelecek nesiller yetiştiriyorlar. Arabalarının arkasına “Adapazarı’nı seviyorum, Adapazarı’nı terk etmiyorum” yazanlar bunun hakkını verdiler ve meyvesini aldılar. Evet, beklide ihmalkârlıklara göz yumuldu, 500 küsürden fazla davadan sadece 6 kişiye ceza çıktı, devletin bazı yardım kurumlarının içler acısı hali gün yüzüne çıktı, çarpık kentleşmenin ne kadar ağır sonuçları olacağı bir tokat gibi çapıldı yüzümüze. On yıl boyunca, bu konuda ne kadar yol aldık bilinmez. Bizim için, Adapazarı için, İzmit için, Türkiye için acı oldu ama çok gerçekti. Gerçek olduğu kadar da acı oldu.
Toplu mezarlara gömülen onca isimsizi unutmadık…
Evleri başında ağlayanları unutmadık…
İşini, aşını kaybedenleri unutmadık… UNUTMADIK… UNUTTURMAYIN!!..
“YÜZ ÜSTÜ ÇOK SÜRÜNDÜN, AYAĞA KALK SAKARYA!”
Necip Fazıl Kısa Kürek
Aykut AKTÜY
HENDEK